Mum Işıklı Yüzler

Mum Işıklı Yüzler
Yüzler..Birbirinden farklı yaratılmış yüzler..Rengine aldanıp kendimizi değiştirdiğimiz karakterler..6. his diye bir şeyin olmadığını sonuna kadar savundurtturabilen insanlar.. Aldanmak yaşamı engelleyen önemli bir etken. Karşımızdakine aldanmanın dışında en geri dönülmezi de kendimize olanı..Bir çok yüzü ışık oyunlarından görmüyoruz. Bir çoğu da mum ışığında gördüklerimiz..Hep bir yanları karanlık olan yüzlerden ışık dolu beklentilerimiz var..Kendini içinde taşıdığı karakterin ışığıyla yansıtan birini bulduğunuzda o sizsiniz demektir. Tabi eğer siz de o ışıkla yansıyorsanız..

26 May 2012

Delikanlı Adamlarım



Usulca taktım eldivenleri.
Elimi neresine daldırsam hayatın derken..
Gelişi güzel seçmişim içinden
seni,onu,şunu,bunu...
Sığınma evinden almışım sanki sığınma gücümü
Ne soğuktu yazım ne sıcak kışım.
Sonra bi sigara tüttürdük gölgemle ben
Sanki savaşa hazırlanırcasına dolduruyordum kendimi
Hazırlamışım tüm mayınları,patlatacakları..
Dönüp baktım içimdeki renklere
Atılmamış dumanların arasından gördüm ki,
umru değil dünyanın içindeki renkler,hikayeler
Mısralarda kalıcılık bulan türden
Ne okuyanı var bazen ne yazanı.
Aman diyorsun karıştırmamak lazım
Eyvallah paşam dedin mi,duman da senin ciğer de
Patlasın tüm mayınlar birer birer yüreğinde
Nasıl olsa renkler var,venüsden kalma anılar
Çıplak ayak izli kumsallar,binlerce yüz.
İçte yer bulan kansız adamlarım.
Çok acıklıydı.
Çıkardım usulca tekrar eldivenleri.
Bir daha daldırmam dedim.
Yorgunluktan beni unutunca
tütsünün kokusunu duymayınca
topragı anlayınca,haksızlığı kabul etmeyince
"beni bırak artık" deyince
Kazmayı bıraktım meydanında adamın.
Artık tanecik halinde sezgilerim.
Yakan bir güneşte yok olan insanlığım.
Ben bir kadehe sığdırırken sevgimi.
Nerdedir acaba deli kanlı adamlarım!

23 May 2012

Bodrum..


Her geçen gün Bodrum'da yaşamaya yönelik hayalim,isteğim artıyor.
Bu doğup büyüdüğüm şehiri "nerelisin" dediklerinde neredeyse cevap 
yerine kullanmak bile istemiyorum diyebilirim. 
İstanbul'un sözde "denizi olan/dünyanın en harika şehri" olması bir zaman 
sonra anlamını yitiriyor. O denizi görmek için bilmem kaç yüz insanı yardıktan,
yine bilmem kaç araca "1 dk.." dedikten ve bilmem kaç vasıtaya bindikten 
sonra ne anlamı kaldı dünyanın en harika şehrinin..
Ama öldürmiyeyim hemen tabi; en sevilesi zamanı gecesidir İstanbul'un..
Işıklar yandı mı başka pırıldar bu büyük yüzölçümlü şehir.. Fakat yetmez olur..
Göçler yüzünden yıldan yıla değişen İstanbul artık burası.
Toplu taşımalarının insan ticareti yapar gibi halleri,
bazı kesimin diğerleriyle kendilerini ayırıp başka bir semtte/sitede 
kümeleşmeleri,komşunun külünü bırakın selamına bile ihtiyacın duyulmayışı,
bir tarafın parasına para eklediği,diğer tarafın daha fazla çöp topladığı 
bir şehir..Düşen ilk damlada kilit olan yolları,sel olup taşan sokakları,
neredeyse her ay dikilen laleleri,şiddete meyilli polisleri,idare ediliş biçimi 
ve her santimi çıkar kokan arkadaşlıklarıyla yaşam yerine insanın ömrünü
 minik minik çalan bir şehir..
Neden mi Bodrum;
çünkü her yeri deniz kokuyor..
Bir ulaşım için saatlerinizi vermiyorsunuz,
kasabından restorantına kadar herkes gülümsemenin ne demek 
olduğunu biliyor,sanki sihirli bir havası var gibi sizi mutlu edebilen..
Evet yaz aylarında kalabalıklaşıyor ve sanki amacından taşıyor gibi 
ama o kalabalık zaten yaşadığınız kargaşalı şehri anımsatıyor size ve 
yabancılık çektirmiyor..
Benim en sevdiğim zamanı ise kışı ve sonbaharıdır.. Denizi gri,havası ılıktır.. 
Yağmur sonrası toprak ve deniz kokar.. 
El ayak çekilir,tüm içtenliğiyle barındırır..
Bir fena tarafı varsa o da rüzgârıdır,tekneler çok çeker.. 
Bir de eğer yağmur fazla yağmışsa dükkanların bir kısmına su basar..
Sahilden gara doğru giderken soldaki yanyana iki manavdan 2.si bana 
her zaman meyvenın/sebzenin en iyilerini verir..
Halikarnasın dibindeki tahta sandalyeli çay bahçesinin kirli bardağında 
içtiğim çayın lezzeti başkadır..
Yine Halikarnas yakınında yanyana sıra sıra bar/cafelerden birinde içerde 
çalan gitar eşliğinde çektiğim nargilenin tadı da..
Rakıcı'da yenen bir akşam yemeğinin,
Yalıkavak'ın sert esen rüzgârında üşümenin,
Bitez'in ılık suyunu,rüzgârını sereserpe hissetmenin,
Yacht Clup'te cazın,rackın,popun tadına varmanın,
Torba'nın tuzlu denizinin,
Ortakent'in insanlarının samimiyetinin,beachlerinin,
barların her birinden birbirinin içine karışmış müziklerinin,
dalış ekibiyle açılıp o mükemmel koyların güzelliğinin,
teknede kalabalık arkadaş grubuyla yapılan makarnanın :) 
içilen rakının,edilen sohbetin tadı başkadır.
20 yıl olmuştur ilk Bodrum'a aşık olalı.. 
Bunun yaklaşık olarak 10 yılı "bir gün Bodrum'da yaşayacağımı ve 
Bitez'e gömülme vasiyetimi" tekrarlamakla geçti. 
Yaşamak ve çevreye ayak uydurmak adına bilinçsizce yapılan harcamalar,
sorumluluklar derken İstanbul kendine ilmek ilmek bağlıyor insanı fakat
bir zaman geliyor o ilmekleri teker teker çözüyor insanoğlu..
Serbest kaldığımızda hepimizin kaçacağı bir yer mutlaka ki var.. 
Begonviller ile bezeli beyaz bir ev,dostlarım,manavım,kasabım,pazarım 
ve ben.. Bir gün..

12 May 2012

Anneme


Sevgili Annem,


Ne garip;yeni yeni farkediyorum zamanın nasıl insafsız bir öğütücü olduğunu.. 
Eminim karnındaki ilk tekmemden beridir iki kişilik yaşadın hayatını.. 
Bir küçük el saçlarını tutunca değişti herşey ve o el o saçtan hiç eksik olmasın istedin.
Kimbilir kaç geceyi karyola başuçlarında derin iç çekişler dinleyip hüzünlenerek uykusuz 
geçirdin. Kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın..
O gün bugündür seninle hayatı bir toprakla çiçek kadar ortak tüketiyor,üretiyoruz.
Yolboyu kusurlarını hiç görmedik birbirimizin,yeteneklerimizi abarttık,toz kondurmadık.. 
Ben dünyanın en iyi evladıydım sense tarihin en iyi annesi..
Her çığlıkla yanımda olacağını bilmenin güveniyle büyüdüm,her derdimde benden çok dertleneceğini bilmenin o bencil alışkanlığıyla ayakta kaldım..


Sonra birden o korkunç çark devreye girdi ve yaşamın acımasız kuralı işledi..,
Büyüdüm..
Senin kollarında senden habersiz bambaşka bir ben çıktı ortaya..
Her kuşağın o vazgeçilmez ikilemi depreşti..
"devir de amma değişti" diye yakınırken sen, ben ilginden dertlendim..
Bir yerim acısa senden saklamayı öğrendim.. 
Acımdan çok sende yaratacağım acı acıtırdı canımı..
Neler neler paylaşır olduk.. Nasıl dar günlerde yardımıma koşup kaç şenliğimize
ortak olduk birbirimizin..
Derken bir zaman geldi danaların girdiği bostandan çıktım..
Yargıladık birbirimizi.. 
Sen bana eş dost çocuklarını gösterdikçe ben de eş dost ebeveynleriyle kıyaslar oldum..
Sen "bizim çocukluğumuzda.." dedikçe ben değişen takvim yapraklarını koydum önüne..
Nasıl da zalim bir çark bu değil mi..! Hayat birden ıssız bir adaya dönüveriyor.
Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir
mazinin geri dönülmez anıları..
Bakışlarla konuştuk böyle zamanlarda.. Ağlaştık birbirimizden saklayarak 
acılarımızı.. Bir mimikle özleşip bir gülüşle kavuştuk.. 
Ben büyürken seni de büyüttüm.. Bugün senin günün..
Allahımdan sana uzun bir ömür diliyorum.. Hem biliyor musun..!
Seni seviyorum..

8 May 2012

Konuşun


Samimi söylüyorum bu yazımı hiç düşünmeden yazıyorum..
Aklıma ne gelirse.. Mesela öncelikle yaşayan en özgür düşünce gücüne sahip varlık 
olan biz insanların,en kilitli hislerle yaşamasından bahsediyim..
İçimizde dışarıya ifşa ettiklerimiz ve etmediklerimizle bir kimlik oluşturuyoruz ama
gel gör ki hangisi biziz,çoğu kez bunu biz bile kestiremiyoruz..
Bazılarımızın içinde bir canavar yaşıyor mesela,insan öldüren yetinmeyip doğrayan..
Bazılarımızın içinde deli sapkın biri mesela,küçük kızlara,oğlanlara tecavüz eden..
Bazılarımızın içinde bir intikâm meleği mesela,çevresini kandıran,dağatan..
Tüm bunların arasında normal kalmaya çalışmak,
sapmamak,doğruyu yapma gayreti yapabilenler için takdire şayân gerçekten..
İnsanları yıllar geçse de,ilk birkaç dakikada da tanımanın gizli yada bilinen 
herhangi bir yolu yok..
Şans.. His..
Bir nebze de olsa algıda sorun yaşamamak yada yaşatmamak adına yapılacak tek şey
dürüst olmaktır.. Kaybetme ihtimalini de göze alarak kişinin kendini anlatmasıdır..
Konuşmalı.. 
İnsanlar içlerinden geçirdiklerini söylenmeden yapılsın isterler..
Çünkü bu sayede isteklerine kişi ne kadar duyarlı ona bakılır..
Halbuki söylenmeden yapılan kıymetli değil,sizi tanımasını engelleyen süslü bir harekettir..
Önem verdiğiniz,karşılaşmayı beklediğiniz ne varsa isteyin.. 
Hani evrenden istediğinizde,dua ettiğiniz de seslendiğiniz gibi.. Bilgiye seslenin..
Aksi durumda karşılaşacağınız tek şey yalnızlık olacaktır..
Hatta bu yalnızlıkla yetinmeyip çevrenizdekilere sıfatlar yükliyecek,suçlayacaksınız..
Taraflar oluşturacak,birçok kişiyi ikiye böleceksiniz.. 
Sizin ve o birçok insanın o yanlışlarla yaşamasına sebep olacaksınız.. 
Empati yapmıyacak,yaptırmayacaksınız..
İnsan olabilmeyi öğrenmek gerek. Tabi ki hepimiz hatasız değiliz. 
Boşuna dememişler hata 3.de salaklıktır diye..
Aile,arkadaş,sevgili,eş bu yüzden varlar.. 
Bizim fark edemediklerimizi göstermek için,tekrar olmaması için.
Karşıya geçip burun havada çok bilgiye sahip biri olmanız,zengin yada fakir olmanız değil;
o bilgiyi nasıl kullandığınız,paranın size ne yaptığı/yapmadığı,fakirliğin sizden ne götürdüğü/ne kattığıdır işin aslı..
Ve bunların hiç biri sizin İNSAN olmanız gerçeğini değiştirmez..
Kibarlığın içinden kaba tarafınızı,yokluğun içinde varmış gibi hallerinizi,olmadığınız sizi kabul ettirmeye çalışmanızı bir yere kadar sürdürebilirsiniz.. 
Eğer özünüz buysa emin olun özünüze döneceksiniz..